top of page

Bilindiği gibi 14 Kasım “Dünya Diyabet Günü” olarak kutlanmaktadır. Diabetes Mellitus (Şeker Hastalığı) giderek tüm dünyada halk sağlığını daha fazla tehdit eder duruma geldiği için bu günün anlamı daha da artmaktadır. Dünyada 2000 yılındaki diyabetli sayısı 150 milyon civarında iken 2025 yılında bu sayının 300 milyon olması öngörülmektedir. Bu hızla ilerleyen bir hastalığın tedavisi ile ilgili birçok çalışma yapılmaktadır. Ne yazık ki bu gün için gerek diyabetlilerin % 5-10’unu oluşturan tip 1 (genç tipi) ve gerekse geri kalan % 90-95’ini oluşturan tip 2 (erişkin tip) diyabetin tamamen tedavi edilip ortadan kaldırılması mümkün değildir. Ancak her iki tipin tedavisiyle ilgili yenilikler ve kolaylıklar geliştirilmektedir. En son olarak tip 2 diyabette kullanılmak üzere yeni tedavi ajanları geliştirilmiş ve piyasaya sürülmüştür. Tip 1 için sürekli kan şekeri ölçüm cihazı, insülin pompası ve bunların bir araya getirilmesiyle ilgili çalışmalar sürmektedir. Ancak bütün bu gelişmelere rağmen yaşam tarzı ve beslenme şeklindeki olumsuz yöndeki değişikliklere bağlı olarak, tüm dünyada artmakta olan obeziteye  (şişmanlık) paralel bir şekilde, diyabet hastalığı da giderek artmaktadır. Bu durum, konuyla uğraşan otoritelerin, diyabetin henüz ortaya çıkmadan, erken evrelerde tanınıp önlem alınması gerekliliği üzerine yoğunlaşmalarına yol açmıştır. İşte bu nedenle Dünya Diyabet Federasyonu (IDF) 2009-2013’ü kapsayan 5 seneyi “diyabet eğitimi ve önlenmesi” ne ayırmıştır. Gerçekten de ailesinde tip 2 diyabetli olan kişilerin, özellikle de kilo fazlası, tansiyon yüksekliği, kan yağlarında yükseklik olanların 30 yaşından sonra diyabet açısından daha yakın takip edilmesi gerekmektedir. Bakılan açlık kan şekerinin bu gün için kabul edilen üst sınır olan 100 mg/dL civarlarında çıkması halinde konunun ciddiye alınması ve şeker yükleme testi ile tanıya gidilmesi erken önlem alınması için imkan sağlayacaktır. Tip 2 diyabetin erken evresi prediyabet (gizli şeker) olarak adlandırılır. Bu evrede ya sadece açlık kan şekeri ya yemek sonrası 2. saatte bakılan tokluk kan şekeri veya her ikisi de normalin üzerindedir. Prediyabetik evrede yakalanan kişilere de tıpkı aşikar şeker hastalığında olduğu gibi diyet ve yaşam tarzı değişiklik önerilerinde bulunulmakta ve gerekiyorsa ilaç tedavisine başlanmaktadır. Bu şekilde hastalığın aşikar şeker hastalığına ilerlemesi yavaşlatılabilmekte, durdurulabilmekte ve hatta normale geri döndürülebilmektedir. Tip 1 diyabetlilerin yakın akrabalarında da GAD antikoru bakarak gelecekte aynı hastalığı çıkarıp çıkarmayacağı hakkında erken dönemde fikir edinmek mümkün olmakta ve takiplerle hastalığa zamanında müdahele edilebilmektedir.

 

Bu kadar hızla yayılan bir hastalık için kişisel takip ve tedavi son derece önemlidir. Eğitim ve yaşam tarzında değişikliklerle bu yayılmanın yavaşlatılabilmesi mümkündür  ancak bunun bir devlet politikası haline getirilmesi gerekmektedir. Bu konuda ülkemizde birçok adım atılmış olması da sevindiricidir.

bottom of page